Entelektüel Girdap
Bilgi şovmenlerinin karargahı, düşünce jigololarının meçhul sığınağıdır entelektüalizma… Bu sığınağa iltica etmenin birçok sebebi vardır. Kimi nefsani tatmin için, kimisi şahsiyetini meçhul diyarlara peşkeş çekmek için…
*
Cemil Meriç okumalarına devam ediyorum… Âmâ üstadım hala yeri dolmamış büyük kafalardan. Bu arada söylemeden geçmeyeyim, âmâ üstad tabiri şahsıma ait değildir. Bu tabiri ilk kullanan fikirdaş abimiz Ahmet Doğan İlbey’dir… Necip Fazıl’ın “Allah’ın iç gözünü açması için dış gözünü kapadığı nadide fikir işçisi” diye takdim ettiği Cemil Meriç, Necip Fazıl’dan sonra sığındığım muhkem bir umman…
Ahmet Doğan İlbey, tıpkı âmâ üstadımız gibi havassı zahireden olan bir uzvundan mahrum… Bu mahrumiyet, Ahmet abinin kulak problemidir. İşitme hassesini yıllar önce kaybedişinin cilvesi, belki de batıni kulağının açılmasıyla alakalıdır. Âmâ üstad, zahiren gözlerini kaybetse de hakiki gözlerini buldu. Ahmet abi de, tıpkı Cemil Meriç’in tercihinde olduğu gibi, zahiri kulağını hakiki kulağa tercih edenlerden… Ne büyük ve ne ulvi bir tercih…
*
Âmâ üstadın Mağaradakiler eseri “içtimai bir ansiklopedinin girizgahı” terkibi hükümlerle bir dünyanın resmedilmesi. Bu resmedişin müellifi, eserin henüz başında “entelektüel girdabın” bidayetini tetkik ve mevzu edinmekte… Bizim dünyamızın “mürşidi” “muallimi” “mütefekkiri” “mürebbisi” daha bilmem niceleri… Batı’nın karanlık dünyasında “entelektüel” mefhumuna karşılık gelmekte… Nerede bizim nur yüzlü irfan sahibi şahsiyetlerimiz, nerede düşünce jigoloları “entelektüel” züppeler… Cemil Meriç’in âlemşümul tecessüsünden doğan geniş tetkikatından anlamaktayız ki, Batı’da henüz, entelektüelin ismi dahi konulabilmiş değil. Bu sebepten yazımızın başlığı; Entelektüel girdap. İsim meselesi bir mevzu açısından son derece öneme sahip. Zira isim, mevzunun çerçevesidir, hudududur. Henüz çerçevesi ve hududu belirlenemeyen bir şeyin faydalı olması düşünülebilir mi?
Zaten âmâ üstadın da belirttiği üzere; “Entelektüel, ülkeden ülkeye, yazardan yazara değişen bir mefhum.”
Kelimenin vatanı Fransa. Hani şu dışardan ihtişamlı ve heybetli görünen Fransa, ve onun remz vilayeti Paris… Bohem hayatın hanesi bir felix culpa…
Batı adamı 16. asırda şüpheci, 17’de dinsiz, 18’de ahlaksız, 19’da sefil ve mağdur. Nihayet 20. Asırda delidir. Şüpheci-dinsiz-ahlaksız-sefil-deli hiyerarşisinin bidayetinde “şüpheciliğin” olmasının tek sebebi, Batı’nın bilgi evreninin muhkem mana da inşâ edilememesidir. Bunun sebebi filozofların ahlaken murakabe altına alınamamasıdır.
Okumaya devam et →