26 Ağustos 2016
Attilâ İlhan Etrafında -5-
Son Söz
“Çapkın, çakırkeyif, derbeder bir üslup. Şımarık, atak, serazad bir zekâ. Kızdırdığı zaman bile sevimli. Kitabı gülerek kapıyorum, yarı sarhoş, yarı doymuş, yarı aç.”
“Bu haşarı üslup, düşünce yumağı ile oynayan sevimli bir kedi yavrusu: koşuyor, zıplıyor, saklanıyor, tekrar fırlıyor bir köşeden. Kâh açılıyor, kâh düğümleniyor yumak. Arada bir koptuğu da oluyor. İlhan, çok defa şair, bazen gazeteci, bazen de bir derginin Paris muhabiri. Muallim Naci’nin tehzibinden geçmemiş bir Cenap. Türkçe yazan bir Ali Namık. Daha usta, daha tecrübeli bir Ali Kemal, Paris Musahabeleri’nin Ali Kemal’i.” Bu satırlar Cemil Meriç’in ‘Umrandan Uygarlığa’ kitabının ‘Hangi Batı’ kısmından iktibas.
Derbeder bir üslubun adamı Attilâ İlhan. Kimi zaman Batıcı, kimi zaman Batı aleyhtarı. Fikirsiz, lakin fevkalede tetkikçi bir kafa. Tetkikatlarının yoğunluğundan olacaktır ki, tefekkürü ihmal etmiş, bu ihmal etmenin ardından, hayatı yeniden inşâ edebilme yolunu kendi ikliminde değil de, Batı ikliminde aramıştır. Bu arayış, O’nu zarureten Batı’nın kör kuyularına itmiştir. Ne hazin!